Bugün yağmurlu bir gün hayal ettim, oysa dışarısı günlük güneşlikti. Yanlış anlaşılmasın; içimde bir umutsuzluk ya da karamsarlık yok. Aksine, bu düşünce dinginlik arayışımın bir yansımasıydı. Belki de bu yüzden aklıma bir orman ve yağmur geldi.

Ne ne düşüneceğimi, ne de ne yazacağımı tam olarak bilmiyorum. Kendime bir yol çizmiştim; bu yolda emin adımlarla ilerlemeye de söz vermiştim. Ama karşıma çıkan engeller her seferinde sorgulamama neden oldu. Aldığım her yeni kararla, yolumun yeniden engebelerle dolduğunu gördüm. Dayanıklılığımı, kararlarımı, hayallerimi sorgular oldum. Güzel şeylerle karşılaştığımda onlara sıkı sıkıya sarılmak istedim; ama bir yandan da devamının gelmeyeceği inancı içimden hiç gitmedi.

Sonra kendi kendime dedim ki: Bu, hayat. Belki de yaşanan her şey, güzellikleri görebilmek içindir. Belki de tüm o vedalar, tüm o üzüntüler, sonunda kavuşabilmek içindir.

Buraya kadar çok romantik oldu, değil mi? Bence de. Ama hayatın bize böyle bir sözü var mı gerçekten? Hepimiz değerliyiz, biricik ve özeliz; her şeyin en iyisini hak ettiğimize inanıyoruz. Peki, bu kulağa gerçekten gerçekçi geliyor mu?

Özsaygı, özdeğer ve özsevgi güçlü olmalı, evet. Ama hayatı olduğu gibi kabul etmek,hem bize özel hem de özel olmadığını kabul etmek, belki de her şeyden daha temel bir şeydir. Evrende önemsiz bir toz zerresi miyiz, yoksa eşsiz ve muazzam bir parça mı? Belki de ikisi birden. İşte bu dengeyi bilerek hayatta kendimize bir yer edinebilmek, asıl başarı değil mi?

Sanırım biri bana “Başarı nedir?” diye sorsa, cevabım bu olurdu. Ama belki de asıl mesele, başkasının sormasını beklemeden kendimize sorular yöneltebilmek.Cevapları olmasa da.

Peki, sizin var mı böyle sorularınız? Bugünkü paralaks yaratacak konumuz bu sorular üzerinden olsun.

Teşekkür ederim, okuduğunuz için 🙂

Bir Yorum Bırakın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir