Nusretiye Camii Üzerinden Bir Soru: Yapıların Ruhu Var Mıdır?

1823’teki Firuzağa yangınında yanmış olan “Arabacılar Kışlası Camii”’nin yerinde II. Mahmut tarafından yaptırılmış ve ismi “Nusretiye” olmuştur. 1826’da ibadete açılmıştır. Mimarı Krikor Balyan‘dır.
Tarihi İstanbul sınırları dışında inşa edilmiş en büyük camilerden birisidir.

II. Mahmut’un Yeniçeri Ocağı’nın kaldırılmasından sonra bu camiiye bir zafer olarak Nusretiye ismini verdiği söylentisi var. 1826 yılında II. Mahmut; saltanat kayığı ile Tophane İskelesi’ne çıkıp yere serilmiş değerli kumaşların üzerinde at sırtında ilerleyerek camiye gelmiş ve açılışını gerçekleştirmiş.

Bu camii hakkında pek çok bilgi mevcut. Ancak ben bu yazıda, bilgilerden çok, kendi gözlemlerim ve çektiğim fotoğraflar üzerinden bir soruya odaklanmak istiyorum: Bu caminin bir ruhu var mı?

Tophane-i Amire’den bakınca, ağaçların arasından yükselen iki minare şairane bir görüntü sunuyor. Uzaktan denizi, İstanbul’un güney silüetini görebildiğimiz bu nokta oldukça huzurlu. Bu açıdan bakınca, Nusretiye Camii de bulunduğu yerde huzurluymuş gibi geliyor.

Meclis-i Mebusan Caddesi’ne doğru yavaş yavaş inerken, Tophane Kasrı’yla da göz göze geliyoruz. Arkasında denizi görmek isterdim; ama artık şehir, denizle arasına hep mesafeler koyuyor. Deniz, yavaş yavaş bizden uzaklaşıyor.Aslında uzaklaştırılıyor(!)

 Zamanla camii pek çok özelliğini kaybetmiş: Güneş motifli alemi yok olmuş, sebili ve muvakkithanesi taşınmış. II. Abdülhamid’in hediye ettiği çeşme yerinden alınmış. Cami, denizden uzaklaştırılmış. Şimdi ise yanı başında yükselmiş dev bir yapının etkinliklerine sessizce tanıklık ediyor. Böylesine anlamlı bir yapının bu kadar keşmekeşi hak edip etmediğini düşünmeden edemiyorum.

Bana kalırsa yapıların ruhu var ve bu yapının ruhu acı çekiyor. Hiçbirimiz ait olduğumuz doğaya sahip değiliz. Ama en azından bu yapıya kıyasla biz hareket edebilen varlıklarız değil mi?

Nusretiye Camii, olduğu yerde sessizce duruyor. Değişen sokaklara, yükselen binalara, uzaklaşan denize tanıklık ediyor. Ne yer değiştirebilir ne de kendini savunabilir. Tüm zarafetiyle, zamanın izlerini taşlarında biriktirerek ayakta duruyor.

Bana ise bu derin sorgulamayı hediye ediyor. Belki insanlığı bir yapıyla kıyaslamak garip gelir; ama önümüzde çok açık bir tarih dersi var. Karar almaktan, yer değiştirmekten, ait olduğumuzu sandığımız kişi ve mekanları sorgulamaktan korkmamayı öğreten bir ders.

Peki ya siz? Bu fotoğraflar ve bu caminin hikâyesi sizde nasıl duygular, düşünceler uyandırdı?

Bir Yorum Bırakın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir